Namazların Birleştirilmesi
Hanefiler dışında üç mezhebe göre, seferî kimsenin öğle ile ikindi namazlarını ve akşam ile yatsı namazlarını öne alıp birleştirme (cem’i takdim) veya sona alıp birleştirme (cem’i te’hir) suretiyle birlikte kılması caizdir. Günümüzde bilhassa ulaşım araçlarıyla yolculuk yapılırken böyle bir uygulamanın sağlayacağı meşru kolaylığı unutmamalıdır.
Bu konuyu burada, Şafiî mezhebine ağırlık vererek açıklayalım.
Namazları Birleştirmenin Delili
Muaz b. Cebel Hazretleri’nden rivayet edildiğine göre: “Peygamber Aleyhisselam Tebük savaşında, güneşin zevalinden yani öğle vaktinden önce yola çıkarsa, öğleyi birleştirmek için ikindiye kadar geciktirir, ikisini birlikte kılardı. Güneşin zevalinden sonra yola çıkınca, öğle ile ikindiyi birlikte kılıp yürürdü. Akşam vaktinden önce yola çıkarsa, akşamı yatsıyla birlikte kılmak için geciktirirdi. Akşam vaktinden sonra yola çıkınca da, yatsıyı öne alarak akşamla birlikte kılardı”
Namazları Birleştirme Sebebi
Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheblerine göre, seferîlik halinde -konaklama vakitleri dahil- iki namazın birleştirilmesi caizdir, ama fazileti daha çok olan uygulama değildir. Hanbelîlere göre seferîlikten de ayrı olarak:
a) Namaz hususunda sıkıntı ve zorluk çeken hastalar;
b) Abdest tutamayan özürlü kişiler;
c) Namazları vaktinde kılmayı pek güçleştiren yoğun ve özel, zorunlu bir meşguliyet içinde bulunan kimseler de namazları birleştirebilirler.
Hanefîlere göre ise, namazların birleştirilerek kılınması ancak iki yerde caiz ve sünnet görülmüştür:
a) Hac yapanların arefe günü, Arafatta öğle ile ikindiyi öğle vaktinde cem’i takdimle kılmak,
b) Aynı günün akşamı Müzdelife’de akşam ile yatsıyı yatsı vaktinde, cem’i tehirle kılmak. Bu iki husus üç mezhebe göre de sünnettir.
Namazları Birleştirme Şartları
Şafiîlere göre cem’i takdimin, yani öğle ve ikindiyi öğle vaktinde, akşam ve yatsıyı da akşam vaktinde birleştirmenin şartları şunlardır:
1- Niyetlenmek: Yani ilk namazın başlangıcında veya selam öncesi, iki namazı birleştirmeye niyetlenmiş olmak.
2- Tertibe uymak: Yani önce birinci vaktin namazını kılmak.
3- Arayı açmamak: İki farz namazın arası, başka herhangi bir işle açılmamalıdır. Hatta ikisi arasındaki sünnetler de kılınamaz, sonunda kılınır. Arada kamet olabilir..
4- Seferîliğin devamı: İkinci namaza başlayıncaya kadar seferîliğin (müsafirliğin) sürmesi şarttır. Hatırlanacağı üzere seferilik hali şudur: Sefer mesafesi olan asgari 90 km.lik uzaklığa yolculuk yapmak ve gidilen yerde mukim durumuna gelmemiş olmaktır. Bilindiği gibi Şafiîlerde seferîlik, gidilen yerde giriş-çıkış günleri dışında, en az dört günlük bir ikamet kararıyla bitmiş olur.
Cem’i te’hirin, yani öğle ve ikindiyi ikindi vakti, akşam ve yatsıyı da yatsı vaktinde birleştirmenin şartları da şöyle:
1- Niyet etmek: Bu niyet, birinci namazın vakti çıkmadan, onu erteleyip ikinciyle birleştirmeye karar vermiş olmaktır.
2- Seferîliğin sürmesi: İkinci namazı da kılıp tamamlayıncaya (Hanbelilerde ikinci namaz vaktine) kadar seferîlik halinin ve mazeretin devamı şarttır.
Cem’i tehirde tertibe uymak veya arayı açmadan kılmak, sünnet ise de şart değildir. Sonraki namaz öne alınabildiği gibi, ikisi arasında sünnetler de kılınabilir. (Hanbelilerde tertib şart)
Bu şartlara ve Şafiîlerde namazı bozan -azıcık necaset gibi- bazı hususlara da dikkat eden Hanefîler de, zorunlu hallerde mezheb taklidiyle namazları birleştirebilirler.
Hanefîlerde İkindi Vakti
Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheblerinde ve Hanefî müctehidlerinden İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf’a göre ikindi vakti; bir cismin gölgesinin öğle anındaki zeval gölgesi haricinde, kendi boyunun bir misli uzamasıyla girmiş olmaktadır. Takvimlerimiz de buna göre hazırlanmıştır. Ancak İmam Ebû Hanife Hazretleri’nin ictihadına göre, cisimlerin gölgesi zeval anındaki gölge dışında (yani ona ilave olarak) kendi boyunun iki misline ulaştığı zaman ikindi vakti girmiş olur.
Bunlardan birinci vakte, birinci ikindi manasında “asr-ı evvel”, ikincisine de ikinci ikindi manasında “asr-ı sânî” denir.
Hanefî âlimleri bu vakitlerin ikisini de geçerli saymışlardır. Ancak öğleyi asr-ı evvele kadar kılmış olmak, ikindiyi de asr-ı sanide kılmak, ihtiyat gereği daha uygundur.
Asr-ı evvel ile asr-ı sânî arasında kısa günlerde en az otuzbeş dakika, uzun yaz günlerinde 60-65 dakikalık fark vardır. Bahar aylarında ise, bu fark 50 dakika civarındadır.
Şu halde bir kimse herhangi bir mazeretle, daha öğle namazını kılamadan asr-ı evvel vakti girmiş olsa, bundan en az yarım saat, uzun günlerde bir saat sonrasına kadar öğle namazını edâ olarak kılabilir. Ancak bu durumda ikindiyi de asr-ı sânîye bırakmak gerekir. Yoksa öğle namazı kaza hükmüne düşer.
Takvimlerdeki öğle-ikindi arası dakikaların dörtte biri daha ilâve edilince, hemen hemen asr-ı sânîye denk gelir.