Nişan ve Nikah
Müslüman halkımız arasında, nişanla beraber “dinî nikâh” yapılması yaygındır. Bunun başlıca sebebi, nişanlıların harama düşmeden rahatça buluşup görüşmelerini sağlamaktır. Elbette sık sık görüşme ihtiyacı duyan nişanlılar için böyle bir nikâhta fayda vardır. Ancak burada, bazı mahzur ve problemlerin bulunduğu da bir gerçektir.
Nişanlılıkta nikâhın ilk sakıncası, henüz düğün ve evlenme merasimi olmadan, gençlerin işi ileri götürüp evlilik ilişkisine girmelerine sebep olmasıdır. Bu da zamansız olacağından, taraflar arasında kırgınlık ve gerginliklere sebep olur. Böyle bir durumdan sonra nişanın bozulması ise bilhassa nişanlı kızın aleyhine ağır bir sıkıntı doğurur.
Evlenmeden önce, nişanlıların -görülen lüzum üzerine- evlenmekten vazgeçip nişanı bozma hakları vardır. Nişanı bozma işi erkeğin arzusuyla olursa, boşama hakkı bulunduğundan nikâhlı kızı boşayıp işi bitirebilir. Fakat kız tarafının caymasıyla nişan bozulur da erkek ayrılmakta direnirse, cidden müşkülât çıkar. Bu durumda erkeğin de boşama yoluyla, nikâh bağını çözmesi gerekir. Aksi halde ondan boşanmadan kızın başkasıyla evlenmesi geçersiz ve haram olur.
Erkekler için şunu da önemle belirtelim: Haklı veya haksız bir sebeple de olsa, nişandan vazgeçmiş ve geri dönmesi mümkün görülmeyen “nikâhlı” nişanlısını, erkeğin de boşaması lazımdır. Erkek, artık dönüşü olmayan nişanlısını boşamadan o kız başkasıyla evlenirse, kızın harama girmesi yanında, bu duruma seyirci kalmış ve kendi eşini bile bile yabancıya teslim etmiş durumuna düşebilir ve büyük vebale girer.
Ayrıca, nişanın bozulması halinde kızın serbest kalmasını sağlamak için, nikâhlanma sırasında erkek tarafından kıza da bir boşanma hakkı verilebilir. Erkek, eşinin de kabulüyle ona boşama hakkı verince, artık onu geri alamaz. Bu durumda nikâhlı bir kadın gerektiğinde -erkeği değil- kendisini boşayabilir.
Yukarıdaki inceliklere dikkat edilirse, nişan sırasında nikâhlanmanın sözkonusu mahzurları da ortadan kalkmış olur.
Evlenmenin Önemi
Aslında sünnet olan evlilik, insanlık için mühim bir ihtiyaçtır. Saadet, kişinin aile yuvasında temin edilir. Mutluluk aramak için bütün dünyayı dolaşan bir şahıs, döne-dolaşa yine onu kendi evinde bulabilir. Aile yurdu dışında başıboş şahsi hürriyet peşinde koşanlar bu yolda boşuna yorulurlar, bir türlü mesud olamazlar. Beşeriyetin sıhhatli hayatı ve devamı evlilikledir.
Evlilik, sırf (nafile) ibadet için bekâr kalmaktan üstün görülmüş, İslâmî ölçülere bağlı bir evlilik hayatı nafile ibadetten üstün sayılmıştır. Bu hüküm Hanefî bilginlerinin görüşüdür. Şafiîler ise, nafile ibadetle meşgul olmanın evlilikle meşgul olmaktan üstün olduğunu kabul etmişlerdir.
Şüphesiz ki bu durumlar, herkesin haline göre değişik hususiyetler gösterebilir. Davranışlarıyla iyilik ve güzelliklerde bulunmak isteyen ibadet ehli bir müslüman için evlilik daha münasib olacağı gibi, kalp yoluyla ilerlemek isteyen bazı tasavvuf ehli için de yalnızlık daha iyi olabilir. Hayırlı bir aile ve nesle sahip olup İslâmî hizmette bulunmak gayesinde evlenmek lüzumlu olduğu gibi, bazı farz ve cihad vazifelerini daha iyi yerine getirebilmek için, gerekirse, evlenmeyi terk etmek de fena olmaz.
Bir kimse evlenirse helal nafaka temin edemeyeceğinden; fakat evlenmezse zinaya düşeceğinden endişe ederse, onun evlenmesi icabeder. Çünkü zinanın günahı öbüründen daha büyüktür. Fakat evlenmediği takdirde sadece harama bakmaktan kendini koruyamayacağı, evlendiği zaman ise haram kazançtan uzak kalamayacağı kanaatinde olan kimsenin, evlenmemesi daha iyidir. Zira haram kazanç haram bakıştan daha kötüdür.
Özel durumlar bir yana, meşru mazeret yokken evlenmekten kaçmak doğru değildir. Prensip olarak evlilik, din ve dünyanın korunmasına daha elverişlidir, bekârlıktan üstündür.(1)
Evleneceklerin Görüşmesi
Evlenme teşebbüsünde bulunan kimsenin seçeceği eşi -nişandan önce- ondan haberli veya habersiz olarak, görüp beğenmesi sünnettendir. Gerçi bu zaruri değildir, görüşüp tanışmadan da evlenmek mümkündür. Ancak görüşmek, adayların tabii hakkıdır ve lüzumludur. Yalnız görüşmelerin tenhada olmayıp uygun akrabalar yanında olması lazımdır. Zira nikâhsız ve namahrem (nikâh düşen) iki şahsın, tenhada başbaşa kalmaları (halvet) caiz değildir.
Kız ve erkek fitneye yol açmayacak uygun şahıslar yanında görüşürken de, kızın belli ölçü ve seviyede örtülü olması gerekir. Çünkü bir kadının nikâhı düşecek yabancıya yüz ve ellerinden, bir de ayaklarından başkasını göstermesi -zaruret olmadıkça- caiz değildir. Ama evlenme maksadına dönük olarak, bir kızın veya kadının yüzüne şehvetle (cinsi duygularla) bakmak dahi caizdir.
Evlenmek isteyenlerin birbiriyle şehvet hissiyle de olsa görüşmeleri, defalarca bakıp güzelliğini temaşa etmeleri ve düşünmeleri caizdir. Bu maksatla bayanın el ve yüzüne habersiz de olsa bakmak müstehabdır. Bazı alimler, gerektiğinde boyun ve dizden altı gibi başka yerlerine de bakılabilir demişlerdir. Fakat şüpheden uzak ve ihtiyatlı olanı, eline ve yüzüne bakmakla yetinmektir.(2)
Nikâhsız sözlü ve nişanlıların, üst-baş açık olarak görüşmeleri el-ele tutuşup dolaşmaları, yalnız ve gizli yerlerde buluşmaları caiz değildir. Bunların evli eşlere mahsus mahrem ve sınırsız konuşmaları helal olmadığı gibi, böyle bir çerçevede mektuplaşmaları da caiz olmaz. Mektuplaşmak lüzum ederse, ciddi ve edepli bir üslupta olması gerekir. Telefonla görüşmeler de böyledir.
Kız Kaçırma ve Hükümleri
Dört mezhebin ölçülerine göre, kız kaçırmadan doğan neticeler şöyledir:
a) Kız kaçırma işi, yetişkin kızın kendisi ve ana-babanın, yakın velilerinin müşterek rızasıyla yapılmış olsa, erkek velisinin rızası ve akdi ile yapılan nikâhı dört mezhebin ittifakıyla sahih ve caiz olur.
b) Henüz büluğa ermemiş küçük kızın, kaçırılmasına ve nikâhlanmasına velileri razı olmadığı halde böyle bir muamele yapılmışsa, bu nikâh dört mezhebin ittifakıyla haram ve batıl olur. Akıl-bâliğa kızın kaçırılıp evlendirilmesi, hem kızın hem de velilerinin rızası haricinde zorla olmuşsa, bu da dört mezhebce haram ve batıldır.
c) Akıl-baliğa (ergenlik çağında) bir kızın, kendi arzusuyla kaçması ve evlenmesi halinde, kızın velileri böyle bir evlenmeye razı olmazsa, Hanefî mezhebine göre -kaçan kız günahkâr olsa da- bu nikâh geçerli olur. Fakat diğer üç mezhebe göre bu durumda nikâh da caiz değildir.
d) Yetişkin kızın kendi arzusu olmadığı halde kaçırılırsa ve onun rızası alınmadan babasının rızasıyla evlendirilmiş olsa, üç mezhebe göre bu nikâh sahihtir. Fakat Hanefî mezhebine göre sahih (geçerli) değildir.
Şu halde kız kaçırma ve kızın kaçması, çeşitli yönleriyle tehlikeli ve mahzurludur. Mecburi sebepler olmadıkça, böyle bir işe girmek caiz olmaz. Böyle bir durum ortaya çıkınca da, nikâhsız olarak tenhada başbaşa kalma, birbirine dokunma gibi haram fiillerden kesinlikle kaçınmak ve tarafların rızasını gözetmek gerekir. Namahremle kimsesiz tenha yerlerde başbaşa halvette bulunmak haram olduğu gibi, sahih olmayan batıl nikâhla buluşmak ve birleşmek de haramdır. Bu tür işlemler zina günahına sebep olur. Her müslümanın böyle haramlara sebep olmaktan titizlikle korunması gerekir. Diğer taraftan böyle bir eylemin medeni hukuk bakımından da ciddi sakıncaları bulunmaktadır. Ortada kesin zaruretler ve çaresizlikler olmadıkça, bir kızın ailesinden kaçması ve kaçırılması şüphesiz ki fitne ve haram kapısını açar.
(1) Mevzuatu’l-Ulum, 2/459; Serahsî: el;Mebsut, 4/192-93.
(2) el-Muğnî, 7/453-54; Muğni’l-Muhtac, 3/172-73; Nevevî: Şerhu Sahîh-i Müslim, 9/214; Zafer Ahmed: İ’lâü’s-Sünen, 17/378-79.