Dahi Çocuk

Dahi Çocuk

İlmi, zekâsı ve nükteleriyle meşhur bir dahi olan İyas bin Muaviye (ö. 122/740) çocukluğunda Şam’a gitmişti. Orada her nasılsa ihtiyar bir adamla anlaşmazlığa düşer ve Emevî halifesi Abdülmelik tarafından tayin edilmiş olan şehir kadısının huzuruna çıkarak, davalaşmak üzere ihtiyarı mahkemeye getirtir.

İhtiyarla eskiden beri tanışıklığı olan kadı, bu haksız dostunu himaye için İyas’a :

– “Sen bir çocuksun, böyle kendinden çok büyük zavallı bir adamı şikayet etmeye utanmıyor musun?” der. İyas ise:

– “Ben hakkımı arıyorum, hak bu ihtiyardan daha büyüktür!” cevabını verir. Kadı buna karşı diyecek bir şey bulamaz, “Çocuk sus!” diyerek onu susturmaya çalışır. İyas ise aldırmaz bir tavırla der ki:

– “Davamı kanun huzurunda anlatmaya mecburum. Ben susacak olursam bu vazifeyi kim yapacak?”

Bunun üzerine kadı hiddetlenerek:

– “Bu mecliste senden tek bir doğru söz çıkmayacağını anladım. Söyleyeceğin her söz mutlaka yalan olacaktır. Sus diyorum sana!” deyince, İyas hemen:

– “ Eşhedü en lâ ilâhe illallah ( şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur)” demek suretiyle kadıyı mahcup eder ve cevap veremez hale getirir.

Kadı, her sözünü çürütmekte olan bu çocukla baş edemediğini anlayınca, kalkıp halife Abdülmelik’in huzuruna gider, olup biteni ona arzeder. Halife ona şu talimatı verir:

– “Demek ki o bir çocuk değil, bir dahi veya bela! Onun Şam’da kalması doğru olmaz. Memlekette bir fesat çıkarmadan önce var kendisini defet!”

Kadı da memnuniyetle bu emri yerine getirmeye gayret eder.

Emir Hakem bin Eyyûb, bir gün İyas’ı zor duruma düşürmek için:

– “Sen Haricîsin, münafıksın. Senden bir kefil isterim” der. İyas da ona:

– “Ey emir, bana sen kefil ol! Çünkü ahvalimi senden daha iyi bilen birini tanımıyorum.” cevabını verir. Hakemse:

– “Senin halini ben nereden bileceğim? Sen Iraklısın bense Şamlıyım !. ” deyince, İyas :

– “Mademki beni tanımıyorsun, Haricî ve münafık olduğuma nasıl hükmedebiliyorsun?” karşılığını verir, garazkâr emiri mahcub eder.

 


Muallim Naci: Sânihâtü’l – Arab (İstanbul- 2002), s. 40 – 41.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir